30 Nisan 2014 Çarşamba
The Shock Doctrine/ MICHAEL WINTERBOTTOM, MAT WHITECROSS
Naomi Klein'in Şok Doktrini: Kapitalizm Felaket Ekonomisi kitabından uyarlama bu belgesel film neo-liberalizmin tarihsel kökenini ve uygulama sonuçlarını anlatıyor. Klein'e göre "şok doktrini" adı verilen bu teori 1950 li yıllarda ortaya atılıyor. kişilere uygulanan bu şok, insanların hafızasını silerek yeni fikirlere sahip olmasına ilişkin labaratuarlarda yapılan deneylerle başlıyor. kobaylardan biri bu deneyler sonucunda günümüzde dava açıyor.
bireyin aklına tecavüz eden bu deney daha sonra cia in işkence yöntemlerinden biri oluyor. toplumsal şok ise felaketler oluyor; darbeler, savaşlar, doğal afetler vs... ekonomik anlamda teorisi ise o dönemde bir başka ekonomi profesörü tarafından ortaya atılıyor: Milton Friedman. Friedman, 1929 krizinde ortaya çıkan keynesci ekonomiye karşı herşeyin özelleştirilmesi, devletin reel ekonomide söz sahibi olmaması, ılımlı para politikalarını savunuyor. savunduğu düşünce 1973 de şili de seçimle ilk defa iktidara gelen marksistlerin general pinochet tarafından devrilmesiyle başlıyor.
Naomi Klein ortaya attığı iddia ise neo liberalizm 11 eylül 2001 den sonra hayata geçirilen yeni dünya düzeni değil, 1973 de salvador allande nin devrilip friedman düşüncelerini uygulamaya geçmesiyle başlar. friedman 1976 da ekonomi dalında nobel ödülüyle desteklenir, arjantinde peron hükümüteni darbe yapan generaller de bu amerikan profesörünün yolundan gider. ingiltere de margaret thatcher ve amerikada ronald reagan, sovyetler birliğinde mihail gorbaçov ve boris yeltsin aynı yoldan devam eder.
Klein bu neo liberal iktisadi uygulamaların olması için toplumsal bir felaketle birlikte geldiği zaman toplumun daha çabuk kabulleneceğini söyler. örneğin savaş, doğal afetler, darbeler toplumun kabullenme sürecini başlatır. hapishanelerde işkenceler, ordunun yaptığı infazlar ve yol kenarına atılmış cesetler ise toplumu esir almanın son noktasıdır.
Shock Doctrine, neo liberal iktidarların iki yüzlülüğünü doğru noktalardan yakalamış. örneğin, thatcher ingilterede sendikaları bitirmek için her türlü hamleyi yaparken, polonyada sosyalizm karşıtı karşı devrimci sendikaları ziyaret edip övgüler yağdırıyor. neo liberalizmin sunduğu özgürlük, işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliğine eş değerdir diyor: ingiltere thatcher'dan önce ortalama bir işçi maaşının on katı olan ceo ücretleri, sonrasında 40 katına, abd de ise bu oran 100 katına çıkıyor. rusyada ise devletin binlerce fabrikası kapatılıyor. yoksulluk üçkatına çıkıyor.
sonuç olarak söylediklerine kimse itiraz edemez. çıkış yolu ne peki? başa dönersek, kişinin hafızası silinmesi deneyine katılan kobay kadın abd devletine tazminat davası açıyor ve kazanıyor. oldukça yüreklendirici, dünya üzerinde hegomonya kurmuş devlete karşı bir zafer, peki toplumsal kurtuluş? 2008 kriziyle birlikte barrack obamanın seçilmesi... sormak lazım bu yazara ve sinemacılara, (michael moore bunların başını çeken muhalif ama obamayı da destekleyen belgeselcilerden biridir,) gerçekten de obamanın geçen altı seneelik süreçte bahsettiğiniz sorunları çözdüğüne inanıyor musunuz? obama geldi ve neo liberalizm bitti mi!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder