17 Ağustos 2014 Pazar

Dead Poets Society/ Ölü Ozanlar Derneği (Peter Weir)



annem ne zaman bir intihar haberi duysa hemen hemen aynı tepkiyi verir: "vah vah vahh, kim bilir ne derdi vardı?" robin williams'ın ölümünü duysa, hiç tanımadığı bu adam için de üzülür ve aynı şeyi söylerdi. kim bilir ne derdi vardı? öyle ya insan kendi kendine sormadan edemiyor, milyon dolarlar kazandığın ve bir çok sevenin olduğu, evin paran karın çoluğun çocuğun yani dünyevi olarak bir çok insanın sahip olamadıklarına sahip olduğun bir dünyadan neden kendi hayatına son vererek ayrılırsın? bu soru aynı zamanda onun filmlerini seven bir insan olarak merak ettiğim bir konu, daha doğrusu bir hesap sorma diyelim. (ırak savaşı sonrası amerikan askerlerine verdiği moral ziyaretlerini şimdilik bir kenara koyuyorum. bu vahşi işgali desteklemek en büyük hatasıydı)  kendi hayatı olduğu kadar bir sanatçı bir yaratıcı, bir çok insanın yüzünü gülümsetmiş, boğazını düğümlemiş, oyunculuğuna hayran kaldığımız filmlerini bize izlettiren bir adamın hayatı artık sadece kendi hayatı olmaktan çıkar, aynı zamanda tüm insanlığın bir parçası olur.

bu yazıyı onun bende bıraktığı anısı için yazıyorum, onunla ilk tanışmamız bir dönemin tek sinema dergisi olan sabah grubundan çıkan Sinema dergisiyle olmuştu. sene 99 du yanılmıyorsam. bu popüler sinema dergisinin o dönemde filmleri türkiyeye gelen aktörlerin bir sayfada sayfanın tamamını kaplayan bir profil fotoğrafı diğer tarafta da o oyuncunun hayatını özetleyen bir sayfalık kısa özgeçmişi. o dönemde yanılmıyorsam robin williams ın gösterime girecek yeni filmi what dreams may come/ aşkın gücü. sinema izleyicileri ve eleştirmenleri tarafından yerin dibine batırılan bu filmin türkiyede gösterim sebeblerinden birisi de o sene oscar ödülleri en iyi yardımcı erkek oyuncu seçilen good will hunting/ can dostum filmiyle robin williams ın oluşu.

en parlak dönemini 90 lı yıllarda yaşayan oyuncunun asıl çıkış yaptığı film ise Peter Weir'in unutulmaz filmi ölü ozanlar derneği. idealist, ilerici bir öğretmeni oynayan robin williams, klasikleşmiş ezbere öğretim yapan bir okulda, hayata ve eğitime bakış açısıyla farkını ortaya koyuyor. öğrenciler tarafından ilk önce garipsense de onun bu anlayışı daha sonrasında sahipleniliyor. seveni olduğu kadar sevmeyeni de oluyor bu öğretmenin haliyle. okul yönetimi sahiplenmiyor, kabullenemiyor bir türlü. çünkü, o yalnızca öğrencileri üniversiteye hazırlamakla yetinmeli; daha fazlasını yapmak onun görevi değil! daha ilk dersinde müfredatın verdiği şiir öğretisini kabul ettirmeyerek bütün öğrencilere kitabın o sayfalarını yırtmasını istiyor. ardından sınıf kalıbını yıkarak onları dışarıda da bir öğretim verelibeceğini hem de bunu yaparken de kendi felsefesi üzerinden "carpe diem" üzerinden ispata yöneliyor.

film öğretmenin bu ilerici eğitim anlayışını vermekle birlikte aynı zamanda öğrencilerin hayatındaki kırılma noktalarını, yeniyetmeliği, aileleriyle ilişkileri, geleceğe bakışını, ve dünyayla temasını da olabildiğine gerçekçi anlatıyor. içine kapanık bir türlü kendini dışa vuramayan çocuktan, fazlasıyla cesareti ve özgüveni olan bir diğer öğrenciye kadar. edebiyat öğretmeni onlara şöyle olmalıdır ve şöyle olacaktır demiyor, sadece düşüncelerini özgürce dışa vurduğu, olmak istediği yönde ilerlemesi ve yaşadığı anı sonuna kadar değerlendiren bir birey olmaları yönünde kapı açıyor.

dar kalıpların egemen olduğu ezberci eğitim anlayışı, onun öğrencilere araladığı kapıyı bir intihar sonrası kapatıyor...o kapıdan geçenler öğretmenin okuldan ayrılacağı günü sıraların üstüne çıkarak bir saygı, bir minnet duruşu sergiliyor.

amerikada tom hanks le birlikte yüzü gülse de mutlaka içinde hüzünü de barındıran iki oyuncudan biri olan robin williamsın belki de en iyi filmi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder