İranlı sinemacı Abbas Kiorastami'nin İran büyük depremi öncesi ve sonrası dönemini anlattığı deprem, bir başka adıyla köker köyünde geçtiği için tüm hikayeleri, köker üçlemesinin ilk filmi Arkadaşımın Evi Nerede (diğer filmleri Ve yaşam Sürüyor, Zeytin Ağaçları Altında) 8 yaşında bir ilkokul öğrencisinin sıra arkadaşının yanlışlıkla defterini almasını, ve sonrasında ona defterini ulaştırmak için verdiği çabayı anlatır.
İslam devrimi sonrasında ortaya çıkan bütün iranlı yönetmenler gibi Kiorastami de çocuklar üzerinden bir toplumu anlatır. onun sinema anlayışında yalın ve sade bir gerçeklik vardır. İzleyicinin gözüne sokmaz, kalın çizgilerle anlatmak istediğinin altını çizmez, belli bir sonuca yönelmez. Kiorastami hayatın içerisinden bir kesit alır, izlenimci bir üslup seyirciye aktarır.
Ahmet arkadaşının defterini aldığının farkına vardığında annesinden izin ister, defteri ona götürmesi lazımdır yoksa arkadaşı ertesi gün ceza alacaktır. Annesi ise izin vermez, ödevini yap ve sonra ekmek almaya git der. Çocuğun gözünden bu dünyada, kadın ev işlerini yaparken çocuk umursanmayan yapılması gerekenleri yapılması için emir alan ve annesiyle bir duygu bağı kuramayan bir varlıktır. Annesi çocuğunu anlamaz, ödevini yapmasını isterken beri yandan kendi işlerini de yapmasını ister, çocuğu salla, leğeni getir, şunu yap bunu yap diye devam eder. Ahmet bir yolunu bulup kaçtığında ise Kiorastami onunla birlikte bu yoksul iran insanları arasında geizntiye çıkarır seyirciyi.
Eğri büğrü doğru düzgün kapısı penceresi olmayan taş ya da kerpiçten evler, daracık sokaklar, kendisini dinelemeyen günlük hayatın ve geçimin telaşına düşmüş insanlar... Ahmet'in gittiği köyde kendi köyünden farksızdır, oradaki evler ve insanlar hatta çocuklar da aynıdır, bir tek onu anlayan yaşıtları çocuklardır onların da yardımı ancak bir yere kadar olabilir: çünkü onlar da okuldan sonra ailelerine yardım için çalışmaktadır.
Sonunda akşam olup hava karardığında yaşlı bir adam onun evini bildiğini söyler, onunla birlikte yürürler, birlikte yürürlerken yaşlı adam eskiyle yeniyi karşılaştırır hep, eskiden evlerin kapı pencerelerini kendisini yaptığını şimdi ise artık bu kapıların yerini demir kapılar aldığını, köyden şehire giden insanları vs.. Ahmet ise acelesi olduğunu ve bir an önce gideceği yere götürmesi gerektiğini söyler...
Filmin en çarpıcı sahnelerden biri de yaşlı adamın evine girdiği andır, ayakkabılarını ağır ağır çıkardığında topukları yırtık çoraplarıyla ağır ağır merdivenlerden çıkar. Yalnızlık ve yoksulluk ne kadar çok olsa da İran insanında sevgi onları ayakta tutan, yaşama devam etmesini sağlayan tek sebeptir...
Sevgi, arkadaşlık, fedakarlık konularını irdeleyen bu film, Minimalist sinema için, İran sineması ve halkını tanımak için önemli bir durak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder