18. yy başlarında japonyanın bir köyünde, 70 yaşına gelen istisnasız herkes narayama adlı dağın zirvesine çıkıp, orada ölmeye beklemesi gerekmektedir. Bunu yapmayı reddetmek köy içinde ailenin itibarını yerle bir etmek anlamına gelir...
shohei imamura'nın filmi narayama türküsü insanoğlunun en doğal çiğ yanını gözler önüne seriyor. yemek yemek, hayatta kalmak, çalışmak, aile edinmek, ve ölmek. bu doğrultudaki filmin, duygusal bir yön barındırmadan tamamiyle gerçekçi belgeselci bir üslubu var. köydeki ölümler sıradanlık ve sıklıkla, ekonomik olarak hayatta ayakta kalabilmek adına anlayışla karşılanıyor. örneğin filmin başındaki ailesinin bakamayacağını anladığı tarlaya atılmış ölü bebeği bulan tarla sahibinin ırgatın yanına gidip, bir daha benim tarlama ölünüzü atmayın demesi gibi.
köydeki herkes yazın patates ekip toplarken kışın sofrasında yer. patateslerin çalındığını öğrenen bir aile hırsızları cezasız bırakmazken, aileye mensup ama hiçbir suçu olmayan diğer akrabalarında hırsızlık yapabileceğini düşünerek onları da bir gece baskınıyla diri diri toprağa gömer. 70 yaşına gelen herkes verimsiz ve sofrada gereksiz yer tutar. onlarda narayama dağının tanrısına kurban edilir.
bağnaz bir inanc ve ilkellik insanı insani duygulardan arındırır. bir başkasını da görebileceği gibi kendisini gereksizlik olarak görür bu dünyada, nitekim orin adlı kadın 69 yaşına girdiğinde öndeki iki dişini taşa vurarak kırar ve daha fazla yaşlandığı izlenimi vererek narayama dağında ölümle başbaşa kalmak ister. dağın zirvesine oğlunun sırtında hiç konuşmadan sürecek bir yolculukla geldiğinde, kendisi gibi gene ölüme terkedilmiş yaşlıların kemikleri ve leş kargalarını görür. aradıkları tanrı karşılarına çıkmamıştır ama kararlar ve batıni inançlar söz konusu olduğundan orada ölmek ister. oğlu dağdan aşağıya inerken bir diğeri, delirmiş babasını daha yukarıya çıkaramayacağını anlar ve bağlayarak uçurumdan aşağı attığını görür ama tepki vermez. tanrının istediği gibi kar yağıyordur, iyimserliktir kar, geriye dönerek (arkaya bakmama kuralını çiğner) annesinin yanına gider, iyimserlik de kendini inanca kurban ettiğini görür, çünkü kadın karlar altında dua etmektedir ve git işareti yapar... babasını o bu dağa çıkarmıştır, annesini de, hatta kendisini de 25 yıl sonra oğlu dağa çıkarıp ölüme terkedecek ve buna kimse dur diyemeyecektir...
shohei imamura'nın filmi narayama türküsü insanoğlunun en doğal çiğ yanını gözler önüne seriyor. yemek yemek, hayatta kalmak, çalışmak, aile edinmek, ve ölmek. bu doğrultudaki filmin, duygusal bir yön barındırmadan tamamiyle gerçekçi belgeselci bir üslubu var. köydeki ölümler sıradanlık ve sıklıkla, ekonomik olarak hayatta ayakta kalabilmek adına anlayışla karşılanıyor. örneğin filmin başındaki ailesinin bakamayacağını anladığı tarlaya atılmış ölü bebeği bulan tarla sahibinin ırgatın yanına gidip, bir daha benim tarlama ölünüzü atmayın demesi gibi.
köydeki herkes yazın patates ekip toplarken kışın sofrasında yer. patateslerin çalındığını öğrenen bir aile hırsızları cezasız bırakmazken, aileye mensup ama hiçbir suçu olmayan diğer akrabalarında hırsızlık yapabileceğini düşünerek onları da bir gece baskınıyla diri diri toprağa gömer. 70 yaşına gelen herkes verimsiz ve sofrada gereksiz yer tutar. onlarda narayama dağının tanrısına kurban edilir.
bağnaz bir inanc ve ilkellik insanı insani duygulardan arındırır. bir başkasını da görebileceği gibi kendisini gereksizlik olarak görür bu dünyada, nitekim orin adlı kadın 69 yaşına girdiğinde öndeki iki dişini taşa vurarak kırar ve daha fazla yaşlandığı izlenimi vererek narayama dağında ölümle başbaşa kalmak ister. dağın zirvesine oğlunun sırtında hiç konuşmadan sürecek bir yolculukla geldiğinde, kendisi gibi gene ölüme terkedilmiş yaşlıların kemikleri ve leş kargalarını görür. aradıkları tanrı karşılarına çıkmamıştır ama kararlar ve batıni inançlar söz konusu olduğundan orada ölmek ister. oğlu dağdan aşağıya inerken bir diğeri, delirmiş babasını daha yukarıya çıkaramayacağını anlar ve bağlayarak uçurumdan aşağı attığını görür ama tepki vermez. tanrının istediği gibi kar yağıyordur, iyimserliktir kar, geriye dönerek (arkaya bakmama kuralını çiğner) annesinin yanına gider, iyimserlik de kendini inanca kurban ettiğini görür, çünkü kadın karlar altında dua etmektedir ve git işareti yapar... babasını o bu dağa çıkarmıştır, annesini de, hatta kendisini de 25 yıl sonra oğlu dağa çıkarıp ölüme terkedecek ve buna kimse dur diyemeyecektir...
1982 yılı cannes film festivali altın palmiye ödüllü narayama türküsü hiç bir zaman hafızamndan çıkmayacak, uzun zamandır izlediğim en etkileyeci filmlerden biri. ham insanı anlatıyor, cinselliğe aç, sürekli doymak ve ayakta kalmak isteyen, ölümü belli kuralların içerisinde kabullendiği zaman bir lütufmuş gibi gören ve kanıksayan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder