2 Eylül 2014 Salı

Paths of Glory/ Zafer Yolları (Stanley Kubrick)



Belkide, Lewis Milestone'un Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filminden sonraki en iyi anti-militarist film. Savaşın acımasızlığını, ast-üst ilişkileri ve maceracı komutanları, askeri mahkemeleri, kısacası militarizme tümüyle karşı cepheden bakan bir film.

Kubrick bunu yaparken 1. dünya savaşına dönüyor. Fransa ordusu ve Almanlar arasında uzun süren savaşlar da bir kaç yüz metre ilerleyip daha sonrasında geriye çekildikleri ve her ilerleme ve geri çekilme sonrasında binlerce askerin öldüğü bir cephedeyiz. Bir gece general albayına emir vererek sabahleyin ant tepesine saldıracaklarını, destek geleceğini ne kadar kayıp verirlerse versinler almak için almanlarla savaşılacağını belirtiyor. Ertesi sabah tepeye doğru hücum başladığında almanlar yoğun bir topçu ateşine tutuyor fransızları. Büyük kayıplar verilirken, dürbünle komuta merkezinden savaşı izleyen general diğer birliğinde siperlerden çıkmasını ve saldırmasını emrediyor. siperdeki askerler bu emre uymayınca, general hiddetleniyor ve birliğin topçu ateşine tutulmasını emrediyor. topçular da böyle bir emri yazılı olmadığı sürece yerine getirmeyeceğini söylerken, ertesi gün başarısız olan bu girişimin sorumlusu askerlerin en az yüz tanesinin askeri mahkemeye çıkarılacağını ve düzmece bir yargılamadan sonra idama mahkum edileceğini böylece diğerlerine ders olacağını söylüyor. bir pazarlık sonrası idam edilecek kişi sayısı 3 askere düşüyor, ve askeri mahkemede korkaklıktan yargılanıyor.

Kubrick'in savaşı ve militarizmi mahkum ettiği bu filmde, savaşı cesur kahraman askerler üzerinden değil, korkak askerler üzerinden anlatıyor. korkunun boyutları, sıradan asker için ölmek olurken, rütbeli askerler için ceza almak ya da terfi edememe üzerinden tariflendiriyor Rütbeli askerler için savaş bir şans. Hükümranlığını sürdürebileceği, egolarını tatmin edebileceği, toplum nezdinde kahramanlaşacağı, orduda yükselebileceği... bu yüzden dolayı da savaş bitmesini istemeyecekleri bir süreç.

Ölümün sıradanlaştığı, şiddetin kanıksandığı, insan hayatının sudan ucuz bir hale geldiği bir yerde korku neden var olabilir? siperlerinden çıkmayan askerlerin korkuları, ulus, zafer, milliyetçilik kavramlarına yenik düşmesinin sebebi onların yeterince ideolojiden yoksun bırakılmaları mı yalnızca? bir gün önce ölümden korkmadığını söyleyen insanlar, ertesi günü cehenneme dönen dünyayla karşılaşınca hareket etmiyorlar. bir vijdani red söz konusu değil. ya da silahını komutanlarına çevirip biz bu savaşı kabul etmiyoruz diye bir devrimci durum da söz konusu değil. bu ortada kalış, ölmeyi reddeden, ölüme düşman kurşunlarıyla değil kendilerinden çıkan kurşunla gidişleri filmin asıl hüzün barındıran yanı.

bu doğrultuda bu hüzne karşı koyan bir albay her ne kadar askerlerden yana tavır alsa da, hiyerarşik bir düzen içinde sözünü yeterince dinletemiyor. yapabileceği en fazla şey, tutsak alınmış bir alman kadının söylediği halk şarkısıyla, o ana kadar kendisiyle dalga geçen bir bölük askerin, insan olduklarını hatırlamasına bir kaç dakika daha izin veriyor...

benzeri olmayan, fransada senelerce yasaklanmış bir başyapıt.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder