Söylenebilecek o kadar çok şey var ki bu belgesel film için, hangi birinden nereden başlasam diye düşünüyorum. bir belgesel olarak izleyiciye, var olan katliam belgesellerini katliamı yaşayanların acılarını anlatarak değil de, katliamı yapanların hiçbir suçluluk ve pişmanlık duygusu duymadan ve işkence edip öldürdüklerini övünerek anlatan infazcıları bize ilk kez gösterdiği için ve aynı zamanda bir toplum, bir devletin hala bu katilleri koruyup kahraman ilan ederek yaşattığına tanık olup nefret etmek için önemli bir ilk. Bu doğrultuda, yalnızca 2013 yılının değil bana göre yüzyılın en önemli filmlerinden biri. Andrei Malroux'nun edebiyattaki İnsanlık Durumu romanı ne kadar önemliyse, Act of Killing/ Öldürme Eylemi o kadar sinemada önemli bir film. Müziksiz, tarafsız, anlatıcı bir ses olmadan Endonezyadaki yaşanan insanlık durumunu belgeleyen benzersiz bir sinema.
yönetmen Oppenheimer Endonezyada yaşanan katliamı anlatmak için yola çıktığında, katliamı yaşayan insanların bastırılmış olduğunu görüp katliamı gerçekleştiren insanları anlatmaya çalışmış. Anwar Congo adındaki infazcı onun ulaşıp konuşturmayı başardığı 41. kişiyi. diğer 40 kişi devlet tarafından korumaya alınmış ve konuşmayı kabul etmemiş kişiler. Yönetmen, Anwar Congo ve arkadaşları üzerinden bir film yapacağız bahanesiyle onlara yaşattırdıklarını anlattırmış.
1965 yılında ordu bir darbe yaparak yönetime el koyar. o dönemde Endonezya da yükselen solu ezmek için ordu kendisi bizzat değil de, paramiliter çetelere öldürme yetkisi verir. komünist olarak varsayılan herkes, sendikalı işçiler, aydınlar, topraksız köylüler, çinli azınlıklara karşı katliamlar yapılır. 1 milyon kişi öldürülür. katliamları gerçekleştiren katiller cezasız kalmakla birlikte lüks içinde hayatlarına devam etmektedir. (bu mide bulandırıcı bu aşağılık devletin nüfusun yüzde 90 ı müslüman olan dünyanın en kalabalık müslüman ülkesi endonezya da katiller serbest ve o katliamları yapan çete şu anda 3 milyon üyesi olan, çinlilerden zorla haraç toplayan, yasadışı her tür pisliğe bulaşan legal bir örgüt.)
Katiller, kendi babalarını dahi öldürmelerini anlatırken rahatlığı, arada espriler yapması, hatta ve hatta "sizi eleştirmiyorum, sadece olması gerektiği için ,bunları yaptığınız için teşekkür ediyorum,"demesi gerçekten insanın kanını donduracak cinsten bir durum. Katiller işledikleri cinayetleri anlattıklarında vicdani hiçbir muhasebeye yer vermiyor. öyle ki, cinayetleri kendi yaşamlarındaki teknik ayrıntılar olarak görmekten kaçınmıyorlar. Yerler kan olmasın diye artık tellerle boğarak öldürüyorduk, demeleri ne kadar mide bulandırıcıysa, kabuslar görmesinin tek sebebinin, öldürdüğü bir adamın gözlerini bağlamaması olarak düşünmesi de bir hayli o kadar mide bulandırıcı.
O dönemin katliam yapan insanları devletin çeşitli kademelerinde, bakan, vali ya da zengin biri olarak devletin koruması altında hayatına devam etmesi, insanlıktan nasibini almamış bu ülkenin hala bunlarla hesaplaşamaması kadar korkunç ne olabilir. hatta onu geçelim, bir de devlet televizyonlarına bunları çıkartıp, söyleyin bakalım nasıl öldürdünüz, iyi ki öldürmüşsünüz deyip onları kahramanlaştırması kadar akıl dışı ne olabilir.
Kendilerini kahraman gibi görmelerinin boyutları o derece büyük ki, Anwar Congo çektiği filmin sonunda, öldürdüğü bir Çinli tarafından boynuna madalya takılıp, iyi ki beni öldürmüşsünüz sayenizde cennete kavuştum, demesi yalnızca örneklerden biri. Yaptığı işkenceleri televizyondan seyrederken, torunlarına da bunu seyrettirmesi, son sahnede insanları öldürdüğü yere gidip vijdanıyla baş başa kalarak dakikalarca öğürüp kusamaması, zaman zaman gelgitler yaşayasa da, onun hala cezasız kalmış suçlarından pişmanlık duymaması anlamına gelir.
Tek dertleri para olan, "öldürürken neşeliydik dans ediyorduk neşeyle öldürürdük" diyen, kullandıkları maddelerle kendinden geçtiğini anlatanları seyretmesi zor bir deneyim, tanık olması zor, çaresizlik ise ashap bozucu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder